BOZDAĞ’DA MAHSUR KALAN 19 DAĞCIYA DAİR
8 Şubat 2015 günü; İzmir Bozdağ’a tırmanan 19 dağcı arkadaşımız, zirve sonrası iniş yolunda yoğun bir tipiye yakalanarak 1800 metre irtifada mahsur kaldılar. 18 saat süresince -15 C dereceyi bulan bir soğukta ve açıkta geceledikten sonra, ertesi sabah arama kurtarma ekipleri tarafından, – ne mutlu ki- sağ salim kurtarıldılar.
Bu olaydan sonra basında, sosyal medyada yoğun bir tartışma başladı. Dağcılık camiasından olan olmayan herkes bu tartışmaya dahil oldu. Buraya kadar her şey normal. Çünkü bu tip olaylar masaya yatırılmalı ki, nerelerde hata yapıldığı bulunabilsin ve gereken dersler çıkarılabilsin.
Ama ne yazık ki tartışma ders çıkarma ekseninden yürütülmedi. Yoğun hakaret içeren, buram buram aşağılama ve kibir kokan bir tartışma başladı. Hele ”Ekşi Sözlük” üzerinden yürütülen bir tartışma gördüm. Neredeyse her satırı ana avrat küfür içeriyordu. Özetlersem bir grup insan,”Devlet sizle mi uğraşacak, çıktıysanız dağa kendiniz inin, inemiyorsanız da geberin gidin” diyordu. Bir gurup dağcı arkadaş ise iyi niyetle onlara cevap vermeye çalışıyordu.
Dağcılıkla ilgisi olmayan insanların ”geberin gidin” türü yorumlarını, en azından ben kendi adıma cevap vermeye değer görmüyorum. Dağcılık camiasından gelen yorumları ise, gelecekte ki kazaları önlemek adına çok önemsiyorum. Ancak bu yorumlar da mutlaka gerçek bilgiye dayanmalı. Ana haber bültenlerinde geçen 30 saniyelik bir habere dayanarak tüm olayı değerlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Olayın detaylarını bilmediğim için de ben farklı bir değerlendirme yapmak istiyorum. Olay üzerinden değil de, sistem üzerinden..
Öncelikle bir genel tesbit yapmak istiyorum.
Ülkemizde doğaya çıkan insan sayısı her geçen gün artıyor. Ancak artan kitleleri eğitecek sportif organizasyon aynı hızla büyümüyor. Bu nedenle insanlar, başta Facebook olmak üzere sosyal medya üzerinden örgütlenerek guruplar kuruyorlar ve bir şekilde doğaya çıkıyorlar. Doğal olarak bu grupların yeterli deneyimi, bilgisi ve ekipmanı olmuyor. Nereden mi biliyorum? Çünkü bende böyle bir gurupla doğaya çıkmaya başladım ve 2 yıl müddetle böyle bir grup içinde yürüdüm. Defalarca kaybolduk, iliklerimize kadar ıslandık ve saçma sapan riskler aldık. Şimdi geriye dönüp baktığımda bunu çok daha net bir şekilde görebiliyorum.
Az sayıda olan ciddi kulüplerimizi hariç tutarsak, dağcılık kulüplerimiz de genellikle bu gruplardan çok farklı değil. Dağcılık lisansı olan pek çok kişinin, en temel konularda bile hiç bir bilgisi yok. Peki bunu nereden biliyorum? Çünkü aynı zamanda eski bir dağcılık kulübü başkanıyım. Dağcılık lisansı almanın hiç bir kriteri, hiç bir sınavı yok. Belgelerini tamamlayan herkes, ömründe bir kez doğaya çıkmamış olsa bile dağcılık lisansını rahatlıkla alabiliyor.
Bu genel tesbitten sonra olaya gelirsek, eleştirilerin genellikle bu 19 dağcı arkadaşımızın deneyimleri üzerine yoğunlaştığını ve bunlardan bazılarının onları incitecek bir düzeyde olduğunu görüyorum. Yorumların bazılarında, özetle ”Her önüne gelen dağcıyım deyip dağa çıkıyor” anlamını çıkarabileceğiniz, tepeden bakan bir üslup var.
Yapılan eleştirilerde haklılık payı olduğunu bilmeme rağmen, onları suçlamayı doğru bulmuyorum. Çünkü biliyorum ki her hafta sonu dağa ya da doğaya çıkan binlerce insan, başlarına bir şey gelmeden geri dönüyorsa, bu sadece daha şanslı oldukları için oluyor. Yoksa bu 19 arkadaşımızdan çok daha iyi dağcı olduklarından değil. (Burada ciddi dağcılık kulüplerimizi ve yetkin arkadaşlarımızı ayrı tuttuğumu belirteyim. Ben sadece genel duruma değiniyorum. Çünkü çok iyi biliyorum ki her hafta sonu doğaya çıkanların ezici bir çoğunluğu deneyimsiz ve malzemesiz oluyor.)
Eğer binlerce, onbinlerce insan gerekli bilgi, deneyim ve malzemeden yoksun olarak doğaya çıkıyorsa, insanları değil sistemi sorgulamak gerekiyor. Düşünsenize; küçük bir Anadolu kasabasında yaşayan ve dağa/doğaya çıkmak isteyen bir genç ne yapabilir. Gönen’de yaşayan biri olarak çok net söylüyorum, ancak kendi başına, ya da kendi gibi bir arkadaşıyla doğaya çıkarak ve yaşayarak öğrenebilir. Çünkü önünde bir örnek, onu yönlendirebilecek bir başvuru kaynağı kesinlikle bulamıyor.
Bugün Tunç Fındık gibi az sayıda üst düzey dağcımızın olması da bizleri yanıltmasın. Bu arkadaşları sistemin yetiştirmediğini ve tamamen bireysel gayretleriyle bu noktalara geldiklerini bilelim.
O nedenle bu 19 arkadaşımızı suçlamak yerine,
a. Federasyonun yapısını, Federasyon – Kulüp ilişkilerini sorgulayalım.
b. Neden bizim lisanslı dağcılarımızın pek çoğunun, en temel bilgilerden bile yoksun olduğunu sorgulayalım.
c. Federasyonca bu insanları yerinde eğitecek bir mekanizmanın kurulup kurulamayacağını tartışalım.
d. Doğaya çıkan insanlarımızı nasıl her bakımdan donanımlı kılarız onu araştıralım.
e. Olayla ilgili her türlü detaya sahip olduktan sonra da, bu olayda nerelerde yanlış yapıldığını konuşalım. Doğrusu nedir tesbit edelim. Ve en önemlisi alınan dersleri yazılı bir belge haline getirelim. Getirelim ki, sonra ki kuşaklara bu bilgileri aktarabilelim…
BU ARADA AYNI GÜN DÜŞEREK HAYATINI KAYBEDEN DÜRDANE SERİNGENÇ ARKADAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLERİM. AİLESİNİN VE TÜM DAĞCILIK CAMİASININ BAŞI SAĞ OLSUN.
Bence burada şöyle bir sorun var. Dağcılıkta ve dağcılık eğitiminde en azından ülkemizde herhangi bir standardizasyon yok. Kabul ediyorum bir eğitim programı var, yaz dağcılığı temel, yaz dağcılığı gelişim, kaya tırmanışı temel, gelişim ve kış dağcılığı olarak gidiyor. Fakat bu eğitim, özellikle de bu işten para kazanıyor olan dolayısıyla da doğal olarak maddi kaygıları olan eğitmenler tarafından çok üstün körü veriliyor. Neredeyse her eğitim bir haftasonunda verilir hale gelmiş. Toplam 6 haftasonunda tdf’nin ya da çoğu klubün dağcılık lisansını alabiliyorsunuz. Kimse sizin yaz dağcılık temel eğitiminden sonra yaz gelişim eğitimine kadar kaç adet günübirlik, kaç adet kamplı tırmanış yaptığınızla, bu tırmanışların kaç m’ye yapıldığı gibi konularla ilgilenmiyor. Bir bakıyorsunuz ki sadece eğitimleri alıp hiç pratik yapmadan dağcı olan birçok kişi oluyor. Anlatılanlara göre 19 kişi geceyi -15 derecede açıkta geçirmiş. Ya bu kişilerden hiçbiri kar mağarası yapmayı bilmiyordu (eğitim almamıştı) ya da stres altında kar mağarası yapmak akıllarına gelmemişti (deneyimsizlik). Birçok durumda ekip üyeleri, kendilerini tamamen rehbere teslim etmiş durumda. Birçoğu, hava tahmini, gps kullanımı hatta harita okumayı bilmeden kış dağcılığı yapmaya kalkıyor. Çözüm ise bence başka bir doğa sporundaki yöntem kullanılarak çözülebilir. Dalış sporunda temel becerileri öğrendiğiniz 5 dalış ve temel dalış fizyolojisini öğrendiğiniz teorik eğitimler ile 1 yıldız eğitimini alırsınız. Bir sonraki eğitime başlayabilmek için bir hoca veya en az 3 yıldız bir dalgıç eşliğinde en az 20 dalış yaptığınızı belgelemeniz gerekir. Bu 20 dalışın hiçbirisi 18m’nin üstünde olamaz. 20 dalışı belgelendirdiğiniz zaman 2 yıldız eğitimine başlamaya hak kazanırsınız. 2 yıldız dalgıç olduğunuz zaman başka bir 2 yıldız dalıcı ile birlikte dalış yapabilir yeterliliğe geldiğiniz kabul edilir. Yanınızda 1 yıldız dalıcı ile dalış yapabilmeniz için en az 3 yıldız dalıcı olmanız gereklidir. 3 yıldız eğitimini alabilmeniz için de en az 50 dalış yapmanız gereklidir. Ancak o zaman deneyimsiz dalıcılarla birlikte dalış yapabilirsiniz. 1 yıldız eğitici olabilmeniz için ise fazladan 50 dalış daha yapmanız gereklidir. Her dalışın yaklaşık yarım saat sürdüğü düşünüldüğünde, eğitimle belirli bir seviyeye gelebilmek için kanıtlanabilir, nesnel bir takım aşamaları geçmeniz gereklidir. Nitelik her zaman nicelikten önemlidir, fakat özellikle insan hayatının her zaman riskte olduğu doğa sporlarında niteliğin, nicelikle birlikte geldiği de unutulmamalıdır.
BeğenBeğen
Merhaba,
Dediklerinize katılıyorum. Lisans almanın mutlaka çok ciddi kriterleri olmalı…
BeğenLiked by 1 kişi
DÜRDANE SERİNGENÇ 2006 yılında Çin’deki 7 bin 546 metre yüksekliğindeki Muztagh Ata Dağı’na tırmanın ilk Türk kadın dağcıdır.
KAHRAMANMARAŞ’ta toprağa verildi.Hemşehrime ALLAH’tan rahmet diliyorum
BeğenLiked by 1 kişi