1. GÜN İÇMELER – (İÇMELER – TURUNÇ)
17 Mart gecesi 01.30’da, Gönen’den Marmaris’e giden otobüse binerek yola çıktım.
Geçen sene de 15 Mart’ta, Likya Yolu için aynı otobüsle yola çıkmıştım. Koltuk numaram bile aynı.. Ve içimde de aynı heyecan ve sevinç dalgası..
Dejavu gibi…
Otobüsler artık çok konforlu. Açtım televizyonu, bir film seçtim ve yolculuk başladı. Uyumamaya ve sabaha kadar film seyretmeye kararlıyım. Çünkü geçen yıl Likya Yolu’na giderken uyumuş ve bir skandala imza atmıştım. Aynı utancı bir daha yaşamak istemiyorum.
Bir müddet sonra, yavaş yavaş uyku bastırmaya başladı. Filmi artık zor takip edebiliyorum. Kafam ikide birde sağa sola devriliyor. Neyse ki doğmaya başlayan güneş uykumu yavaş yavaş dağıttı.
Yanımda oturan 30-35 yaşlarında ki gençle sohbet etmeye başladık.
Batmanlı bir aşçı. Evli ve 2 çocuk babası. Bundan 15 sene önce Marmaris’e taşınmış. Turizm sezonunda, 7 ay boyunca Marmaris’te aşçılık yapıyor, geri kalan 5 ayı ise, inşaatlarda çalışarak geçiriyormuş. Bu kış da Bandırma’da aşçılık yapmış, şimdi yeni sezon için Marmaris’e dönüyor.
Gencin gözlerinden, uzun zamandır göremediği eşini ve çocuklarını görecek olmanın heyecanı okunabiliyor. ” Abi Bandırma’da biriktirebildiğim para 1.600 TL. 5 aylık birikmiş kira borcum var. Ancak onu karşılıyor. Bir an önce yeni bir yerle anlaşmam lazım” dedi. Onu sadece ailesinin beklemediğini, maddi sorunların da beklediğini anladım. İçim cız etti.. Boğaz tokluğu ve ev kirasına karşılık, 5 aylık bir ayrılık ve hasret. Büyük bedel..
Siyaset işte bu sorunları çözmeli, saçma sapan konularla uğraşmamalı, laf üretmemeli…
Saat 11. 45 de Marmaris otogar’a girdik. Servis otobüsü İçmeler’e kadar gidiyormuş. Marmaris’te son alışverişlerimi yapmayı planlıyordum ama, İçmeler’de her türlü marketin olduğunu öğrenince, hemen servis otobüsüne bindim ve İçmeler’in yolunu tuttum. İçmeler oldukça büyük ama, turizm sezonunun henüz açılmamasından dolayı oldukça tenha. Ara sıra, bangır bangır müzik çalarak geçen seçim otobüsleri de olmasa hayalet kent gibi..
Migros’a girdim. Bir adet 100 lük Yeni Rakı ve su aldım, çıktım. Marketin hemen önündeki bir taş duvara oturarak, rakıyı sırt çantama yerleştirdim ve yeni aldığım aksiyon kamerasını da sırt çantamdan çıkarıp çekim için hazırladım.
Ömrümün hiç bir anında fotoğraf çekmeye ilgi duymadım. Sitede gördüğünüz bana ait fotoğrafların bile neredeyse tamamı, arkadaşların çektiği fotoğraflar. Ancak geçen yıl Likya Yolu’nu yürüdükten sonra, günceleri yazarken, bunun büyük bir eksiklik olduğunu anladım. Anlatım, fotoğraflar ile desteklendiğinde çok daha anlaşılır oluyor. Ben ise ya fotoğraf çekmeyi unutmuşum, ya da çektiğim fotoğraflar berbat olmuş. Hatta 2 fotoğraf var ki, ben çektiğim halde ne olduğunu anlamadım. O kadar kötüyüm yani.
Karia Yolu’nda bu eksikliğimi gidermeye karar verdim. İnternetten doğa fotoğrafçılığı ile ilgili pek çok döküman indirdim. Çalışmaya başladım. Pozlama nedir? Beyaz dengesi nedir? İSO nedir? vb. Tam o periyotta, Youtube’ta, aksiyon kamera ile çekilmiş bir video seyrettim. Bir anda aklım karıştı. Bir yanım, ”Oğlum sen daha fotoğraf çekmeyi beceremiyorsun, ne kamerası?” diyor. Diğer yanım ise, ”Bir iş yapacaksan adam gibi en iyisini yap” diyor.
Bir hafta tırmaladım, internette araştırmadığım yer kalmadı ve en sonunda, AEE Magicam SD 21 Silver Full HD güzel bir kamera aldım. Yola çıkmadan hemen önce elime ulaştı. Ancak açmayı kapamayı ve basit ayarlarını öğrendim. Detaylı ayarları yapmayı da, kervan yolda düzülür misali, Karia Yolunu yürürken öğreneceğim.
Karia Yolu, Migros’tan aşağı inerken, İçmeler ana caddede üzerinde, sağ tarafta kalan Vakıfbank’ı geçtikten sonra Göleneye Caddesinde başlıyor. Vakıfbank’tan sonra sağ tarafta parke döşeli iki yol var. Soldakine dalın, Bu yol, şimdi numarayı hatırlayamadım ama 1240 ya da 1241 nolu sokak. Bu sokaktan sonra sağa sola dönen sokakları, daha geniş bir caddeye çıkıncaya kadar takip edin. Bu cadde Göleneye Caddesi.
Göleneye Caddesinden sola doğru ayrılan ve dağlara kavuşan parke yol Karia Yolu başlangıç noktası. Yolun başındaki direkte de ilk işaret zaten gözüküyor. Yolun Likya Yolunda ki gibi havalı bir başlangıç tabelası yok. Bu bir eksiklik. Mutlaka yapılmalı.
Hevesle kameramı çıkardım, taktım teleskobik batona ve ilk çekimimi yaptım. Sonra da kamerayı kafa askısına bağladım. Teleskobik batona da kolaylıkla ulaşabileceğim bir yer aradım. Sırt çantasına koymayı mantıklı bulmadım. Çünkü sık sık kullanacağım, çantayı indir kaldır olmaz. Üzerimde Tritek’in bol cepli yeleği var, her türlü malzemeyi alıyor ama teleskobik baton büyük kaldı. Sığmıyor. Kargo pantolonun ise diz kapağı yanında büyük bir fermuarlı kargo cebi var. Oraya koydum tam geldi.
Sanırım saat 12.40 gibi, Karia Yolu yürüyüşüne başladım. Akşam hava kararana kadar Amos’a ulaşırım diye düşünüyorum. Çünkü 10.3 km. uzak değil.
Yol çam ormanları arasından dik bir çıkışla başlıyor. İşaretleme gayet iyi. Kayalara yapılmış, normal kırmızı-beyaz Karia Yolu işaretlerine ilave olarak, ağaçlara asılmış, naylon ya da ip şeritler de yolu takip etmenizi kolaylaştırıyor.
İçmeler her geçen dakika aşağılarda kalıyor.
Yürüdüğüm patika ise tamamen kayalık ve çarşak. Özellikle gölgede kalan yerler, bir iki gün önce yağan yağmurdan dolayı hala ıslak ve kaygan. Sizi yavaşlatıyor.
Bir müddet sonra çıkış dikleşti ve yol devrilmiş, bazende yatay büyümüş ağaçlar nedeniyle zaman zaman kapanmaya başladı. Kah üstünden atlayarak, kah altından geçerek, bazen de sırt çantasını çıkarıp, sürünerek yükselmeye devam ediyorum. İçmeler’i görmüyorum ama, seçim otobüslerinden çalınan müziklerin sesi kulağıma kadar geliyor.
2-2.5 saatlik bir tırmanış sonunda en yüksek noktaya çıktım. Turunç artık aşağıda gözüküyor. Sırt çantamı çıkardım ve bir mola verdim. Aynı zamanda da teleskobik batonu çıkararak bir çekim daha yaptım. Çekim esnasında kamera şarj bitiyor alarmı vermeye başladı. Batarya ile 2,5 saatlik çekim yapılabileceği yazıyordu kullanma kılavuzunda. Oysa daha 20-30 dk. ancak çekim yaptım. (Kamera kafamda takılı ve açık. Ben çekim yapacağım zaman sadece uzaktan kumanda ile kayda başlayıp, çıkıyorum. Oysa arada çekim yapmadığım süreler de, batarya ömrüne dahilmiş. Kamera 2,5 saattir kesintisiz açık. O nedenle de bataryayı bitirmişiz.)
Bir yedek bataryam daha var. İki batarya toplam 5 saatlik çekim imkanı sunuyor. Günde 40 dakikadan, Hisarönü’ne kadar, hiç şarj ihtiyacı duymadan, Bozburun etabını geçerim diye düşünüyordum. Hisarönü’ne gelince de, pansiyonda geceleyerek, banyo, çamaşır ve şarj işlerini halledecektim.
Canım sıkıldı.. Toparlandım ve Turunç’a doğru yola çıktım. Patikadan. beni Turunç’a götürecek asfalta çıkacağım nokta da, pantolonumun, teleskobik batonu koyduğum cebin fermuarının açık olduğunu farkettim. Baktım baton yok.
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Daha 1. gün ve daha 5-6 km yürümüşüm. En önemli ekipmanlardan biri kayıp. Teleskobik baton 70 TL. lık bir şey ve tekrar temini mümkün. Anlayacağınız maddi anlamda değil ama, Karia Yolu’nun videoya alınması açısından çok önemli.
Sırt çantamı Karia Yolu üstünde bir ağaca dayadım ve gerisin geriye, en son çekim yaptığım noktaya doğru aramaya başladım. Üstelik 30-40 dakikadır inişteydim, şimdi tekrar tırmanmam gerekiyor.
Her yere dikkatlice baka baka, son çekim yaptığım noktaya kadar geldim, bulamadım. Mola da neler yaptığımı hatırlayıp, canlandırma yaptım, ona göre aradım. Yok, yok, yok. Mecburen sıfır moralle geri dönmeye başladım. Geri dönerken de, son bir umut, geçtiğim yerlere tekrar bakındım durdum. Nafile..
Döndüm, çantamı aldım ve asfalta çıkarak Turunç’un yolunu tuttum. Hava kararmaya yüz tutmuşken Turunç’a girdim. Yolun solunda, hiç kimsenin olmadığı, açık bir çay bahçesi gördüm. İçeri girdim ve sırt çantamı çıkararak, bir sandalyeye çöktüm. Peş peşe 2-3 çay içtim. Nafile. Moralimde en ufak bir düzelme yok.
Artık Amos’a devam etme şansım kalmadı, çünkü hava hemen hemen karardı. Turunç dışında bir yerde kamp yapma fikrinden de vazgeçtim. Çünkü her yer kayalık, bu karanlıkta uygun bir kamp yeri bulup bulamayacağım belli değil. Turunç’ta gecelemeye karar verdim.
Çay bahçesinin çapraz karşısında güzel bir otel var. Gözüme kestirdim. Eşyalarımı çay bahçesinde bırakıp otele gittim. Fiyat sordum. ”Gecesi 75 TL.” dediler. Likya Yolunda 20 TL. ye apart dairede kalmış biri olarak bu rakam çok yüksek geldi. Sanırım biraz da teleskobik batonu kaybetmenin getirdiği moral bozukluğundan kaynaklanan bir aksilikle, ”O fiyatlar sezon için geçerli, şimdi sezonda değiliz. Geçen sene, aynı tarihlerde, Kaş’ta bile 25 TL’ye denize sıfır pansiyonda kaldım, en fazla 25TL. veririm” dedim. Çocuk afalladı. ”En fazla 50 TL. ye inebilirim” dedi. Olmaz dedim ve döndüm çıktım.
Şimdi başka bir yer bakmam lazım.
Turunç’ta otel, pansiyon çok, fakat açık olan yok. Hepsi kapalı. İlk gittiğim yer, açık olan tek otelmiş. Belki 30 dk. dolaştım,yer bulamadım. Yorgunum, ilk otele gidip 50 TL. vermeye artık çoktan hazırım ama, hava yaptım, şimdi kuyruğumu kıstırıp gitmeye utanıyorum.
O esnada esnaftan bir çocuk, bir lokanta tarif etti. Abi o lokantacının pansiyonu var, şimdi kapalı ama belki verir dedi. Son bir umut lokantaya gittim. Evdeymiş. Evi de hemen lokantanın yanı. Gittim kapıyı çaldım. Bir kadın açtı kapıyı. Sofradalarmış. Durumu anlattım. ”Bizim şu an size verebilecek gibi bir hazır odamız yok, hepsi tadilatta” dedi. ”Önemli değil. Ben zaten çadırda kalacaktım, her türlü malzemem var, siz bana bir yatak verin yeter ”dedim.
İçeri gitti, eşi geldi. Oldukça yaşlı bir amca. Elinde anahtarlar düştü önüme. Pansiyon hemen lokantanın olduğu caddenin karşısında imiş. Hem de denize sıfır. Bir oda açtı. 2 yatak, battaniye, TV, banyo, tuvalet hepsi var. Bir tek sıcak su yok.
Hemen soyundum. Soğuk suyla iyice temizlendim. Bataryaları şarja taktım Televizyonu açtım. Sırt çantamdan yiyecekleri ve rakımı çıkardım, doğru yatağa daldım.
Birinci dubleden sonra, ilk günün getirdiği yorgunluk ve ağrılar geçti.
İkinci dubleden sonra, normal bir ruh haline kavuştum.
Üçüncü dubleden sonra ise, moral üstünlüğü tamamen bana geçti. Dışardaki dalga sesleri arasında uykuya daldım.
(Normalde doğa yürüyüşlerinde en fazla 1,5-2 duble içerim. Bu miktar gerçekten adalelerin rahatlamasını sağlıyor.)