Likya Yolu Deneyimleri-1

16 gün boyunca tek başına yürüdüğüm Likya Yolu’nda, doğal olarak pek çok deneyim kazandım. Ancak bu deneyimleri; bu yürüyüşe ve bu doğa şartlarına özel olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü başka bir coğrafyada ve mevsimde yapacağım yürüyüşler, muhtemelen bambaşka deneyimler kazandırır.

İşte Likya Yolu deneyimlerim.

HAYATA, DOĞAYA DAİR FELSEFİK GÖZLEMLER:

TEK BAŞINA YÜRÜYÜŞ GÜVENLİDİR.

Günlüklerimi yayınlamaya başladıktan sonra, neredeyse tamamı olumlu pek çok tepki aldım. Az sayıda ki olumsuz tepki ise sadece bir konudaydı. ‘’Tek başına yürümenin çok tehlikeli olduğu ve asla yapılmaması gerektiği’’

Ben bu yürüyüşe çıkmadan önce, sadece günübirlik ya da tek gece kamplı solo yürüyüşler yapmıştım. Bu güne kadar ki kendi deneyimlerimden ve okuduklarımdan tek başına doğa yürüyüşünün güvenli olduğu fikri oluşmuştu bende. Şu an ise güvenli değil, son derece güvenli olduğu fikrindeyim. Tabi eğer yeterli deneyime sahipseniz. Ama şunu da eklemeliyim. Tek başına yürümek, ya da yürümemek tamamen kişisel bir şey. Eğer sürekli stres altında kalacaksanız, gece ıssız bir ormanda uyumadan korku içinde sabahı edecekseniz, tek başınıza yürümenizin hiçbir anlamı yok. Eğer bunlar sorun değilse, mutlaka denemenizi öneririm.

Beni tek başına yürüyüşün güvenli olduğu sonucuna ulaştıran gerekçeler ise şunlar

a. Dağcılık ve doğa sporları konusunda, bizden neredeyse 100 yıl daha deneyimli olan ulusların zaman içinde oluşturdukları ‘’Solo Yürüyüş Kültürü’’:

Yurt dışında ‘’Tek Başına Doğa Yürüyüşü’’ konulu pek çok yazılı kaynak ve kitap mevcut. Bu kitapların ortak noktası, bazı dezavantajlarına rağmen tek başına yürüyüşün, grup yürüyüşlerinden çok daha güvenli olabileceği. Likya yolunda; bu kültüre sahip Almanya, Hollanda, Fransa gibi ülkelerden pek çok yürüyüşçünün, üstelik ciddi sayıda da kadın yürüyüşçünün, tek başına yürümeyi tercih ettiğini gördüm ya da duydum. Üstelik bunu son derece doğal karşılıyorlar. Hiç birinin doğadan yana bir güvenlik endişesi yok. Endişeler insanlar üzerine. Ve nitekim geçtiğim her yerde duyduklarım, ya bir kadın yürüyüşçünün taciz edildiği, ya da zorla bir yürüyüşçünün parasının alındığıydı. Yani 1998’den bu güne yolda karşılaşılan tüm güvenlik sorunları insanlarla ilgiliydi, doğayla değil

b. Tek başına yürüyüşte, karşılaşabileceğiniz tüm riskleri alıp almamak size bağlı…

Örneğin, bir tarafı uçurum olan bir patikadan geçmek ya da geçmemek, kötü bir havada yürüyüşü sonlandırıp güvenli bir noktaya sığınıp, sığınmamak gibi. Oysa grup yürüyüşlerinde bu kararlar ne yazık ki size ait olmayabiliyor ve sınırlarınızın ötesine zorlanmak durumunda kalabiliyorsunuz. Örneğin bir grupla yaptığınız 25-30 km’lik bir yürüyüşün son kilometrelerinde, yükseklik korkunuz nedeniyle geçmenizin zor olduğun uçurum kenarında ki daracık bir patikaya geldiniz. Herkes geçti. ‘’Ben geçemiyorum’’ demeniz artık çok zor. Çok büyük bir olasılıkla sınırlarınızı zorlayacaksınız. Ya da çok kötü hava şartlarında grup yürüyüşe devam etme kararı aldı. ‘’Ben gelmiyorum’’ demeniz zor. Hepsi farklı deneyim, farklı yetenek ve farklı kişilik özelliklerine sahip insanların oluşturduğu bir gruptan, herkesi kapsayan doğru bir karar çıkması ihtimali ne yazık ki yok..

TEK BAŞINA YÜRÜYÜŞ, MUTLAK ÖZGÜRLÜKTÜR.

Özgürlük; uğruna savaşlar yapılan, şiirler yazılan, şarkılar söylenen soyut bir kavram. Elle tutulamayan, gözle görülemeyen…. İlk kez, gerçek anlamıyla özgürlüğün ne olduğunu ve günlük yaşantımızda ki pek çok şeyin aslında özgürlüğümüzü kısıtladığını bu yürüyüşte fark ettim. Tek başına doğa yürüyüşü, hiçbir kimseye, hiçbir şeye bağlı olmadığınız,  sadece ve sadece sizin olduğunuz, aklınıza esen her şeyi yapabildiğiniz mutlak özgür bir dünya…  Sanırım daha uç noktası yok. Özgürlük sizin için önemliyse mutlaka denemelisiniz.

İNSAN SOSYAL BİR VARLIKTIR. TEK BAŞINA YAŞAYAMAZ.                  

Hiç tartışmasız tek başına yürüyüşün en zorlayıcı yönü yalnızlık. Sevindiğinizde, öfkelendiğinizde, bir güzelliği paylaşmak istediğinizde yanınızda hiç kimse yok. Son derece zor. Özellikle de yalnız geçen günlerin sayısı arttıkça. Yol boyunca karşılaştığınız insanlar, gel geç sohbetler yalnızlık duygunuzu gidermiyor. İnsan her şeyini paylaşabileceği gerçek bir dost arıyor. O nedenle bir deneyimim de, tek başına doğa yürüyüşlerinin çok uzun olmaması..

İNSANIN TEMEL İHTİYAÇLARI ÇOK AZDIR.

Modern kent yaşamının insanlara yüklediği pek çok stres konusu var. Para kazanmak, piyasaya yeni sürülen son model teknoloji ürünlerine sahip olmak, ev-araba sahibi olmak, kariyer yapmak, başarılı olmak gibi.

Oysa tek başınıza yaptığınız uzun süreli bir doğa yürüyüşü size şunu hatırlatıyor. Gerçekten ihtiyacınız olan şeyler, ‘’Güvenli bir barınak, yemek yemek, su içmek ve diğer insanlarla sosyal bir gurup oluşturabilmek’’tir, gerisi hikayedir.

Gerçek ihtiyacınız olan her şey doğada mevcuttur.

LÜKS KAVRAMI GÖRECELİDİR.

Hayatımızı kolaylaştıran, insan zekası ürünü her şeye lüks demek mümkün. Ama içinde bulunduğunuz şartlar bu kavramı değiştirebiliyor. Gökçeören yolunda, baştan aşağı ıslanmış ve üşümüş biri olarak girdiğim derme çatma çoban evi ve bu evdeki  çatırdayarak yanan ocak, hiç abartmıyorum, o an için o kadar lüks geldi ki. Kaloriferli, sıcacık bir evden o an için çok daha iyiydi. Bilmem anlatabildim mi?

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: