14. GÜN – 28 MART (Kapaklı – Finike)
Geceyarısı 01.30 gibi, dışarından gelen seslere uyandım. Çadırın çok yakınlarında, ayak seslerinden oldukça iri oldukları belli olan bir takım hayvanlar dolaşıyor. Öncelikle aklıma, doğaya bırakılmış, inek ve öküzler olabileceği geldi. Çadırın üstüne basabilecekleri korkusuyla fırladım. El yordamıyla kafa fenerini buldum ve yaktım. Fenerin yanmasıyla birlikte, dışarıda ki hayvanlar, yerleri titreterek hızla kaçıştılar. Çadırın dışına çıktım, bakındım etrafa, hiçbir şey yok. Tekrar girdim çadıra, biraz tedirgin olsam da kısa süre de tekrar uyuyakaldım.
Sabah gün ışırken uyandım ve hemen kalkıp hazırlanmaya başladım. Bu arada dün gelen hayvanların ne olduğunu çözdüm. Dün akşam yoktu, sabah ise çadırın etrafı, bizim ‘’domuz eşiği’’ dediğimiz, domuzların soğanlı bitkilere ulaşmak için kazdıkları çukurlarla dolu. Anlaşılan çadırı domuzların sevdikleri yiyeceklerin üstüne kurumuşum.
07.15 gibi Sura’ya doğru yola koyuldum. Buradan araba ile Demre’ye, oradan da Finike’ye geçmeyi planlıyorum. Likya yolu burada önce deniz kenarından, Çakıl plajından geçiyor. Daha sonra Çayağzı yakınından sahilden ayrılarak içeri doğru giriyor. Sura’ya gelmeden önce bir asfalta çıktım. Sanırım saat 10.00 civarları. Bir minibüs klakson çalarak geldi. Önünde Finike-Antalya yazıyor. Şansa bak. Demre’de aktarma yapmadan doğrudan Finike’ye gideceğim. Atladım minibüse. Oldukça kalabalık. Çoğuda kadın. En arka da bir yer buldum oturdum. 5 dakika sonra bir kadın ‘’Şöför Bey, arabanın içi çok havasız, kokuyor, havalandırmaları açar mısınız?’’ demez mi. Evet araba kalabalık, havasız ama ben de gayri ihtiyari üzerime alındım. Çünkü 4 gündür yürüyorum, terliyorum ve 3 gecedir çadırdayım. Sadece ıslak mendil ile temizlenebiliyorum. Bu nedenle koktuğumu biliyorum. Utandım, sanki benim kokumdan bahsediyorlar duygusuna kapıldım, kafamı camdan dışarı çevirdim ve Finike’ye kadar da sağa sola çevirmedim.
30 dakika sonra Finike deydim. Arabada ki o tatsız durum sona erdi nihayet, rahatladım. Hemen sahile, pansiyon bakmaya yöneldim. Dikkatimi ilk çeken şey portakal ağaçları oldu. Bizde belediyeler yol düzenlemesi kapsamında, yolun iki tarafına sıra sıra ağaçlar dikerler ya. Finike’de tüm bu ağaçlar portakal ağacı ve üzerleri silme portakal dolu. İlk defa böyle bir şey görüyorum, çok ilginç geldi.
Sahilden çok geniş, dümdüz bir yol uzanıyor, Mavikent’e doğru. Sol tarafta birkaç pansiyon gördüm. Almanlardan öğrendim, ben de deniz gören pansiyon arıyorum artık. Gittim birine, kapısında ‘’Tadilat dolayısıyla kapalıyız.’’ yazıyor. Diğerine geçtim. ‘’Baykal Pansiyon’’. Odalarda TV, klima, mini bar, banyo tuvalet, sıcak su ne ararsanız var. Fiyatı da 25 TL. Bayıldım. Hemen odaya yerleştim ve tüm kirli çamaşırlarımla beraber banyoya daldım. Önce tüm kirli çamaşırlarımı yıkadım ve balkona astım. Sonra çadırım sabah çok nemliydi, ıslak ıslak toplamak zorunda kalmıştım, kurutmak üzere açıp balkona serdim. Ardından yıkanmak üzere kendim banyoya girdim. Uzun bir banyodan sonra dinlenmek üzere uzandım. Bir kaç gündür, sol bacağımın diz kapağının tam yanında bir ağrı var. Akşam, yürüyüşü bitirdikten sonra, vücudum soğuyunca ağrı başlıyor. Sabah yürüyüşe başladıktan bir müddet sonra geçiyor ve normale dönüyor. Önemli bir şey olduğunu zannetmiyorum ama, dinlenirken rahatsız ediyor.
Sanırım bir saat kadar uyumuşum, uyandım. Sol bacağım hafif hafif ağrımaya başlamış. Balkona çıktım. Çadır ve tüm çamaşırlar kurumuş. Çadırı topladım. Çamaşırları içeri aldım. Giyindim ve günlüğümü alıp kendimi dışarı attım. Öncelikle bir internet kafe buldum. Hafıza kartında ki fotoğrafları flash belleğe attırdım, baktım. Yine beğenmedim. Mesajlarıma baktım, çıktım. Finike merkeze gelmeden sol tarafta, yol kenarında, kaldırıma masalar atmış üç güzel pastane var.Karşısında da 2 büyük market. Önce markete geçtim iki gazete aldım. Sonra karşıda ki cafelerden birine oturdum. Çay eşliğinde gazetelerimi okudum. Ardından da günlüğümü yazmaya koyuldum.
Adı günlük ama, günü gününe yazabildiğim hiçbir şey yok. Özellikle çadırda kaldığım günler yazmak neredeyse imkansız. Uzun bir süre yazdım günlüğü. Artık içime fenalık geldi. Cafe çalışanları da bu kadar süredir ne yazıp durduğumu merak ediyorlar. Kalktım. Yarın da Finike’de kalmaya karar verdim. Hem geri kaldığım günleri de yazıp, sıfır noktasına ulaşacağım, hem de sol bacağıma bir gün daha dinlenme fırsatı vereceğim.
Bir Finike turu attım, alışveriş yaptım ve pansiyona geri döndüm. Televizyonu açtım, yiyecek bir şeyler hazırladım, rakımı koydum, geçtim TV karşısına. Şimdi TV ve rakı keyfi zamanı. Ama doğada insan davranışları zamanla, gün ışığına endeksleniyor. Gün doğarken kalkıyorsunuz. Hava kararınca uykunuz geliyor. Anlayacağınız bunu da pek yapamadım. Çok güçlü bir uyku bastırdı. Erkenden uyudum.