1. GÜN – 15 MART (Ovacık – Kozağaç)

      Saat 01.30 ‘da Kamil Koç’un Gönen-Muğla otobüsüne bindim. Yerim hemen şöför arkası, 3 numara. Tam otobüs kalkmak üzere yazıhanede ki çocuklar koşarak geldiler. ‘’Abi şöför de, muavin de ilk kez bu hatta geliyorlarmış. Bandırma otogarı bilmiyorlar. Yolu tarif eder misin?’’ dediler. (Bandırma otogarı yeni yapıldı, birkaç yıllık.) Arabayı beklerken bu gençlerle sohbet etmiştik. Sırt çantası ile gelmem ilgilerini çekti. Likya yolunu 30 gün gibi bir süre ile tek başına yürüyecek olmam daha da ilginç geldi. Uzunca bir süre sohbet ettik. Tanışıyoruz ne de olsa. ‘’Ne demek, tabi tarif ederim’’ dedim.  Aldık mı şimdi koca otobüsün ve pek çok yolcunun sorumluluğunu. O andan itibaren yola odaklandım. Beyin tamamen yola konsantre, beden adeta devreden çıktı. İki de birde şöföre ‘’500 metre sonra sola döneceğiz, ordan sağa döneceğiz’’Yağdırıyorum. Ama sanırım her şeyi 3-4 kez söylüyorum ki, şöför arada sırada, ‘’Tamam abi’’ , ‘’Anladım abi’’ , ‘’Anladım dedik ya abi’’  deyip tersleniyor. Neyse sonunda sağ salim Bandırma Otogar’ına geldik.
      Kısa bir moladan sonra tekrar hareket ettik. Bir sonraki durak Balıkesir. Görevimi başarıyla yerine getirmenin verdiği rahatlama duygusuyla, şöförle sohbete başladım. Beş dakika sonra İzmir yol ayrımına geldik. Ben gayrı ihtiyari ‘’ Sağa İzmir yoluna gireceğiz’’ dedim. Şöför ‘’Abi bundan sonrasını biliyorum ben, çok sağol’’ dedi. Sesimi kestim. Bir müddet sonra Susurluk yoluna geldik. Sağa dönünce İzmir, sola dönünce Bursa. Bizim otobüs şak diye Bursa yoluna dönmesin mi. Hiç abartmıyorum, resmen koltuktan hopladım,‘’Yanlış yola girdin, sağa dönecektin’’ diye bağırdım. Şöförde asabileşti. ‘’Bundan sonrasını biliyoruz dedik yaa! 2-3 km ötede Kamil Koç tesisleri var orada mola verip yakıt alacağız’’ Sesimi kestim. Bu kez ölçüyü gerçekten aştım.. Yapacak bir şey kalmayınca uyumaya çalıştım. Aslında otobüs yolculuğunda hiç uyuyamam ama, arabalar mı daha lüks, yaşlandım mı, yoksa çadırlarda kala kala alıştım mı? Bilmiyorum. Derin bir uykuya dalmışım.
      ‘’Evde hanımla yatıyoruz. Gece yarısı uyandım. Tam karşıdaki pencerenin sol alt tarafında bir karaltı. Başımı kaldırdım, biraz dikkatlice baktım. Aaaa. Adamın biri bizi gözetliyor. Ben de hanım da sigara içmeyiz ama her nedense başucumdaki komidinin üstinde koca bir kültablası var. Avuçladım tüm gücümle adama fırlattım ve küfürü de bastım. Orospuuuu….’’
      Kendi sesime irkilerek uyandım.. Bütün otobüs şokta. Uyuyan yolcuların tamamı uyanmış herkes bir birine soruyor ‘’Ne oldu?’’ diye. Şöför koltuğunda ise yeni bir şöför var. Dikiz aynasından dehşet içinde bana bakıyor. Yüzünde açıkça ‘’Şimdi bana da saldıracak bu deli” korkusu gözüküyor. Ağzımdan belli belirsiz bir ‘’Pardon’’ lafı çıktı. Rezaletin son perdesi. Yer yarılsa da içine girsem. Hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum. Otobüsün saati de 06.00’ı gösteriyor. Alacakanlık vakti. Güneş doğmak üzere. Ondan sonra muavin beni bir daha uyutmamak için elinden geleni yaptı. Servis yok. Bir baktım elinde bir bardak geldi. ‘’Abi sana koyu bir nescafe yaptım’’ dedi. Niyet belli, bir daha uyutmayacaklar beni.
      Saat 08.00 oldu. Olayın şokunu yavaş yavaş atlatıyorum. Otobüsün televizyonunu açtılar. Haber bülteni var. ‘’Fethiye’nin Ovacık Mahallesinde orman yangını. Şiddetli fırtına nedeniyle bir birine değen elektrik telleri orman yangınına neden oldu. Yangın kısa sürede kontrol altına alındı’’ Likya Yolu, tam da bu noktadan başlıyor. Ovacık mahallesinden. Her nedense birden bire gözümün önünde, kül olmuş ağaç yığınlarının arasındaki Likya Yolu başlangıç tabelası belirdi. Geç kalırsam burada kamp atmayı planlıyordum. Şansa bak.
       Neyse, saat 10.30 gibi Muğla’ya geldik. Bütün gece boyunca devam eden sağanak yağmur burada yok. Ama hava koyu kurşini. Ha yağdı ha yağacak. Fethiye’ye ilk araba 11.30 daymış. Biletimi aldım. Daha 1 saatim var. Garajın dışında, açık havada bir çay bahçesi var. Oturdum bir çay söyledim. Biraz sonra karşımda ki masaya da benim geldiğim otobüsle gelen, kısa boylu, 35 yaş civarı bir adam oturdu. Bitirim bir şey. Etraftaki masalarda, Muğla’nın turistik ilçelerine gitmek için araba bekleyen güzel turist kadınlar var. Adamın gözü hatunlarda. Onları etkilemek için havanın bini bir para.. Sanırsın ki dünyayı kurtaracak bir Matrix. Orta yaşlı çay servisi yapan bir bayan var. Ona yüksek sesle seslendi.. ‘’Hooop, gel bakayım buraya’’ Eliyle de gel işareti yapıp çağrısını kuvvetlendirdi. Masaya 1 TL. attı. ‘’Bana bir çay getir’’ dedi. Tebessüm ederek yan gözle de turist hatunları kesiyor. “Acaba karizmamdan etkilendiler mi” merakı içinde. Yanından yaşlı bir adam geçti. Arkasından seslendi. ‘’Hooop Hacı’’ Adam döndü. El işaretiyle de çağırarak ‘’Gelsene bakayım buraya” dedi. Adam bu şekilde çağrılmaya sinirlendi. ‘’Ne var?’’ diye seslendi. Bizim ki ısrarcı. ‘’Gelsene ya bi buraya’’  dedi. Adam bir tatsızlık çıkmasın diye yanına gitti. ‘’Sen bilmem kim değil misin?’’ diye sordu. Hacı ‘’Yoo değilim’’ dedi döndü  gitti. Yan gözle gene turist hatunlara bir bakış.. Bir çaycıya sesleniyor. Bir yoldan geçenlere bir şeyler söylüyor. Çok ilginç ve bir o kadar da itici bir tip. Sanki otogar muhtarı.
      Her neyse otobüs saati yaklaştı. Sırt çantamı aldım otobüse gittim. Otobüs dediğime bakmayın minibüs. Çantamı bagaja verdim. O esnada bir kadın geldi Fethiye’ye gitmek istediğin söyledi. Şöför ‘’Bu araba full dolu ancak bir sonraki arabayla, 12.30 la gidebilirsin’’ dedi. Arabanın önünde dolaşıyorum. Bir baktım Matrix boyu kadar dev bir karton koliyi sırtlanmış geliyor. Yanıma geldi, koliyi yere indirdi. Bana ‘’Seninle aynı arabada geldik, sende mi Fethiye’ye gidiyorsun?’’ dedi.  ‘’Evet’’ dedim. ‘’Kaçta kalkıyor bu araba?’’ diye sordu. O an yakaladım. Bir saattir soğukta dışarıda oturuyor, havanın bini bir para ama bilet almamış hanzo..‘’11.30’da, bilet almadın mı sen?’’ diye sordum.  ‘’Almadım’’ dedi‘’O zaman bunla gelemezsin, bir sonraki arabaya kaldın, çünkü bu dolu’’ dedim. Başını bitirim bir biçimde hafifçe öne doğru eğip, ‘’Ben binerim, sen merak etme, sorun yok’’ dedi. Ne merak edeyim, ne sorun edeyim deve. Sen merak et, sorun et. Bindim otobüse, geçtim yerime. Camdan bir baktım, Matrix karton koliyi bagaja veriyor. ‘’Vay canına halletti galiba’’ diye düşündüm. Şöför oturdu yerine, Matrix’te arkasından ön kapıdan atladı. Yerim çok arkalarda ne olduğunu göremiyorum ama, ön tarafta bir ses yükselmesi oldu. Şöför indi arabadan, geldi açtı bagajı, bizim Matrix’in karton koliyi aldı, hışımla ‘’paatt’’ diye önüne attı. Matrix heykel gibi kaldı. O kadar kıl kapmışım ki adamdan içimin yağları eridi. Sen git şimdi bir saat daha çay bahçesinde soğukta otur.
      2.5 saatlik uzun bir yolculuktan sonra 14.00 gibi Fethiye otogara girdik. Burada 1-1.5 saat bir alışveriş yapmayı planlıyordum ama garajın hemen önünde büyük bir Carrefour varmış. Tüm ihtiyaçlarımı 15 dk. İçinde tamamladım ve Carrefour’un hemen önünden geçen Ölüdeniz minibüsüne bindim. Şöföre de beni Montana Pine Resort’ün önünde indirmesini söyledim. Çünkü Likya Yolu başlangıç noktası orada. Montana’da indim. Zaten indiğiniz sapakta sarı Likya yolu tabelası var.
3e737-phto0002 (Kopyala) (Kopyala)     Asfalttan 250-300 metre ilerledim. Likya yolu başlangıç tabelası önüne geldim. Bu yolu yürüyen herkesin fotoğraf çektirdiği bu tabelanın önünde benim fotoğrafım olmazsa olmaz. Kamerayla tripodu çıkardım. Tripod bir türlü yuvasına oturmuyor. Belki 15 dk. uğraştım, yok olmuyor. Sanırım kamera tripod yuvasında ki dişlerde problem var. Fotoğrafa pek ilgim yoktur. Daha önce tripod hiç kullanmamıştım. Bu gezi için özel almıştım. Ama işe yaramadı. Bir anda moralim sıfıra indi. Bu demek ki tüm yol boyunca, ancak biri benim fotoğrafımı çekerse hatıra olarak saklayabileceğim bir resmim olacak. Yoksa sadece manzara resimleri. 027ae-phto0005      Yapacak bir şey yok. Tekrar yolculuğa odaklandım. Saat 15.05. Ne yapmalıyım?. Kozağaç’a kadar gidip orada mı kamp atmayı denemeliyim? Yoksa buralarda bir yerde mi? Likya yolu işaretlerini takiben yürümeye başladım. İlk kez karşılaştığım bu işaretler umduğumdan çok daha sık ve kolaylıkla yolu takip etmenize imkan veriyor. Bir anda Kozağaç’a devam etmeye karar verdim. Çünkü;
1. Ovacık’ta kafama göre güzel bir kamp yeri göremedim.
2. Gönen’den çıkarken aldığım hava raporuna göre, yarından itibaren bölge yağmurlu. Şu an ise kapalı ama yağmur yok.
3.  2 litre suyum var. Kozağaç’a ulaşamasam bile arada bir yerde kamp atarım.
Önce geniş bir orman yolundan başlayan yol, bir müddet sonra yerini daracık patikalara bıraktı. Sağ tarafta harika Ölüdeniz manzaraları ve derin uçurumlar. Solunuzda sizi ürküten ezen devasa kaya duvarları ve önünüzde de kayalık daracık bir patika. 1153f-phto0008 56871-phto0013      Bir müddet sonra şunu anladım ki, eğer hava kararmadan Kozağaç’a ulaşamazsam bu coğrafyada kamp atmak bir fantezi. Çadır kurabileceğiniz emniyetli hiç bir alan yok. Gece de bu yollarda kafa feneri ile dolaşmak ise çok tehlikeli. Okuduğum güncelerde kimisi 3 saatte çıktık diyor, kimisi 4 saatte.. 3 saat beni kurtarıyor. Çünkü güneş batımı 18.15. 15 dk. da alacakaranlık süresi. Hava 18.30 da kararacak. 15.15 gibi yürümeye başladığıma göre 3 saat 15 dakikada bu coğrafyadan çıkıp, Kozağaç olmasa bile düz bir alana ulaşmam lazım. 15a49-phto0020      Saat 17.00 gibi düz bir alana çıktım. Büyük bir sarnıç, arkasında bir saya var. Önünde de keçiler ve bir karı koca. 5 dakika kadar bir mola verdim. Karı kocayla sohbet ettim. Eğer hava kararana kadar Kozağaç’a ulaşamayacaksam gece burada kamp kuracağım. Çünkü emniyetli bir bölge. Üstünüze bir kaya düşme riski yok. 68c86-phto0017     Bana hava kararmadan rahat rahat Kozağaç’a ulaşabileceğim söylenince sırt çantamı tekrar yüklendim ve yola koyuldum. Hakikaten de 30-40 dakika sonra çıkış bitti, düz bir alana geldim. Bu arada güneş te kendini gösterdi. Gene bir keyif, bir keyif. Biraz sonra devasa boyutta, ben diyeyim kale, siz değin saray, yarım kalmış bir inşaatın yanından geçtim. Bu ıssız yerde ne alaka bir türlü çözemedim. PHTO0018 (855 x 641)      Düzlüğe çıktım diyorum ama, bu düzlük, devasa kaya duvarlarıyla çevrili, insanı ezen, ürküten bir düzlük. Burada insanların neden yaşadığını merak ettiren bir yer. Saray bozuntusunu geçtikten sonra, uzakta sol tarafta 1-2 ev, sağ taraftada bir ev gördüm. Kozağaç’a geldiğimi düşündüm. Yolun hemen kenarında, tek bir ağacın altında, dümdüz bir zeminde kamp için çok uygun bir alan var. Çadırımı buraya kurmaya karar verdim. Yerleşimden uzak, rahat rahat tuvalete gidebileceğiniz bir yer. Çadırı kurduktan sonra köye gidip sularımı doldurmayı düşünüyorum. Çadırımı kurdum.  Kafa lambamı taktım, su almaya çıktım. 100 metre ileride yol üçe ayrılıyor. Soldaki yol, 50 metre sonra tek bir evin demir kapısı önde bitiyor. Ev boş gibi. Ortada ki yol, demir kapılı evin üstünde tek bir ev daha var ona doğru gidiyor. Orada da hiç hayat belirtisi yok. Sağdaki hafif aşağıya doğru giden yola girdim. Bu  yolda da gene hiçbir hayat belirtisi yok, ıssız bir yol. 500 metre bu yolda ilerledim. Artık geri dönmeyi düşünürken ilerde bir ışık gördüm. Oraya gittim. Arkası saya, önü ev bir yer. Işıkları yanıyor, belli ki içeride de insan var. Seslendim. ‘’Kimse yok mu?’’ Önce bir kadın, ardından da bir erkek çıktı. Yoldan hemen aşağıya yanlarına indim. ‘’Kozağaç çeşmesini bulamadığımı, suya ihtiyacım olduğunu’’ söyledim. Meğerse Kozağaç bu yol üzerinde 1 km. daha ötedeymiş. Sularımı doldurdular, ekmeğe, yiyeceğe ihtiyacım olup olmadığını sordular. Bu genç ve güzel insanlara teşekkür ederek ayrıldım.
       Çadıra dönüyorum. Kafa lambamın ışığı hızla azalıyor. Ancak bastığım yeri aydınlatabiliyor. O da gitti gidecek. Çadırın olduğu bölgeye geldim, kafa feneri tamamen gitti.. Çadırım nerede? Zifiri karanlıkta hiçbir şey seçilmiyor. Su almaya giderken çadır fenerini, pilleri ziyan olmasın diye kapatmıştım. Şu an yanıyor olsa kilometrelerce uzaktan görmek mümkün olacak. Kendime kızdım. Belki bir 10 dakika, bastığım yeri bile görmeden arandım, durdum. Derken bir anda gergi ipine takıldım ve çadır önüme çıktı. Gene şanslıymışım. 10 dk.da buldum. Saatlerce de arayabilirdim. Hemen kafa lambası pillerini değiştirdim. Çadır fenerini de yaktım. e41c5-phto0026      Çadırım tünel tipi. Bu geziye özel aldım. Sadece bir gece kamp atıp denedim. Yüksekliği 90 cm, ayak ucunda ise 50 cm. En geniş yeri de 100 cm. Ufacık tabut gibi bir şey yani. Bagaj dersen neredeyse hiç yok. Ancak ayakkabılar giriyor. Hafif ve kapalı halinin ufak olmasından dolayı tercih ettim. Gece muhtemelen yağmur yağacak. Her şeyi içeri almam gerek. Sırt çantamı tamamen boşalttım ve başucuma matın altına yastık gibi yerleştirdim. İçinden çıkan yedek giysi torbasını da üstüne, şişme yastığımı da onun üstüne koydum. Yarı oturur yarı yatar pozisyonda, konforlu bir yer elde ettim. Çantadan çıkan tüm diğer malzemeleri de tek sıra çadırın sağına ve soluna yerleştirdim. Yerleşmem bitti. Çadırın dışında ocakta bir sıcak çorba ve yemek yapmayı planlıyorum. Aniden hafif hafif bir yağmur başladı. Hemen çadıra girdim. Soyundum, yer darlığından dolayı termal içliklerimi biraz zorlanarak giydim. Uyku tulumunun içine kendimi attım. Sol tarafa yiyecekleri aldım. Sağ tarafa da içine kafa lambamı, yedek pilleri koyduğum küçük ama sert bir plastik kabım var, onu yerleştirdim masa yaptım. Mini radyomu da açtım. Ooo her yer Yunan radyosu. Hemen hepsinde de Rumca müzik. Çok da severim. Yarı oturur yarı yatar vaziyette kendime bir duble rakı koydum. Dilim jambon ve karper peyniri çıkardım. Ekmeğim yok, yol boyunca da taşımayı düşünmüyorum. Karbonhidrat ihtiyacımı, süt tozundan yapılmış sütle yapacağım hazır patates püresinden karşılayacağım. Niyetim bu. Bu gece imkan olmadı. Yarın yaparım. Çok önemli değil. 2. dubleden sonra, çadırın tentesinde patlayan yağmur tanelerinin sesi, radyoda çalan birbirinden güzel Rumca şarkılar ve rakının verdiği rahatlık harika geldi. Sıcak bir mutluluk beni sardı sarmaladı. Bu yürüyüş harika olacak besbelli.  Saat 21.00 – 21.30 gibi derin bir uykuya daldım.
Comments
8 Responses to “1. GÜN – 15 MART (Ovacık – Kozağaç)”
  1. Oktay dedi ki:

    (y) 🙂

    Beğen

  2. EMRULLAH dedi ki:

    likya yolunun en keyifli rotalarından birisi.herkese tavsiye ederim.

    Beğen

  3. EMRULLAH dedi ki:

    İbrahim Mete Ağabey;
    23 nisan da başlayacak bir likya yolu yürüyüşü planlamaktayım.benim gibi bu yolu yürümek isteyenlerle beraber yola çıkmak istiyorum.insanlara nasıl ulaşabilirim?sitenizden bunu duyurabilirmiyim?

    Beğen

    • Seawolfmete dedi ki:

      Merhaba,

      Gezenbilir sitesinde bu tip yürüyüş arkadaşı arayanlar buluşuyor. Oradan arkadaş bulabilirsiniz.

      Beğen

  4. EMRULLAH dedi ki:

    teşekkür ederim..sağlıkla kalın

    Beğen

  5. Senem dedi ki:

    Merhabalar yeni başlayacak olanlar için hangi yolu önerirsiniz yani daha güvenli ve kamp atma yeri fazla olan eğimi az bir yol var mı Türkiye de

    Beğen

    • Seawolfmete dedi ki:

      Merhabalar,

      Doğa yürüyüşüne yeni başlayacaksanız; Likya Yolu, Karia Yolu gibi uzun menzilli yollara çıkmadan önce, bölgenizde faaliyet gösteren guruplarla günübirlik ya da kısa süreli yürüyüşlere çıkarak yeterli deneyim kazanın derim. Özellikle navigasyon, Kamp Yeri Seçimi, Yıldırımlardan korunma, hipotermi, hipertermi, dehidrasyon vb. konularda…

      Yok eğer yeterli deneyiminiz varsa, bana göre Likya Yolu yürümek için en uygun yollardan biri. Çünkü yerleşim yerleri çok. Suya ulaşım Karia yoluna göre daha kolay. Yürüyüşçü trafiği fazla ve yolun zorluk derecesi çok yüksek değil… Ancak gene de hepsi zorlu yollar…

      Beğen

  6. mustafa05deniz dedi ki:

    Evet , uzun bir süredir karar verme aşamasındaydım gerçi hala öyleyim 22 yaşındayım üniversiteye gidiyorum son sınıf , ve bazı planlarım var işleri yerine koyup yaşantımı sadece doğaya yönlendirmek istiyorum ve 25 yaşına gelmeden kendimi evimin dışında görmek istiyorum . çok güzel yazılar yazıyorsunuz Teşekkür ederim herşey için .

    Beğen

Yorum bırakın