4. GÜN – 18 MART (Bel-Gavurağılı)

Sabah 07.00 ‘da uyandırdılar. Bugün niyetim Xanthos’a gitmek. Çantamı hazırladım, dışarı çıktım. Osman keçilere gitmiş. Ramazan giyinmiş okula gitmek için servis otobüsünü bekliyor. Elinde de rubik küp. Fatma hanımda  bahçe duvarı üstünde, ayakta kahvaltısını yapıyor. ‘’Gir içeri kahvaltı hazır’’ dedi. ‘’Osman gitmiş, ben eve girmeyeyim, sen getir ben de burada yaparım’’ dedim. Gitti tepside kahvaltımı getirdi. Ben de duvarın üzerinde Ramazan ile sohbet ede ede kahvaltımı bitirdim.

Gitme vaktim geldi. 200 TL çıkardım. Fatma hanıma uzattım. ‘’Fatma hanım, al borcumu burdan’’ dedim. Fatma hanım almak istemiyor bir türlü. ‘’Senin paran yoktur, bu kez de böyle olsun’’ diyor. Zorla 20 TL. almasını sağladım. Bana bir portakal ile bir elma getirdi. Bir de yolluk börek koymaya çalışıyor. Utandım artık. ‘’Fatma hanım, yüküm ağır benim, çok sağol ama hepsini taşıyamam’’ dedim. Sadece portakalı aldım ve vedalaşarak yola koyuldum.

Yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüşle Belceğiz’e geldim. Gavurağılı inişi öncesi ağaçlıklı geniş bir düzlük var. Buraya gelince sorunda başladı. Çok geniş bir alan, işaretleri görmek çok zor. Likya yolu tabelası altında sırt çantamı çıkardım ve işaretleri aramaya başladım. Sağ tarafa doğru giden bir seri işaret gördüm. Sırt çantamı aldım, izleri takibe başladım.

4430f-phto0080

İçinde su olan, küçük, taştan havuz gibi bir şeyin yanından geçtim. Sanırım hayvanlar için yapılmış. Nihayet Gavurağılı inişine geldim.

47eb8-phto0081

Bir kaç belirgin işaret görünüyor. İnmeye başladım. Ancak 15-20 metre irtifa kaybettim ki işaretler kesildi. Sırt çantamı çıkardım, işaret aramaya başladım. 15 dakikalık bir aramadan sonra tekrar izleri buldum. Sırt çantamı alarak tekrar inişe başladım. 100 metre sonra işaretler gene kayboldu. Asabileşmeye başladım. Çıkardım gene sırt çantasını işaret aramaya devam. Sırt çantamı çıkarma nedenim ise, işaretleri ararken mecburen irtifa kaybetmek zorunda olmam. Eğer yol yanlışsa aynı yolu bu kez sırt çantasıyla çıkmak zorundasınız. Bunu 1-2 kez yapsanız yandınız. O nedenle en iyisi çantayı çıkarıp aramak. Bu durum birkaç kez tekrar etti. İşaretler ya kayboluyor, ya da iki farklı yöne gidiyor bir müddet. Baştan aşağı sorun. 1 saat geçti bir arpa boyu yol anca alabildim. Bu böyle olmaz, bu şekilde akşama kadar Gavurağılı’na inemem diye düşündüm. Kendi yolumu kendim bulmaya karar verdim.

Gavurağılı inişini fotoğraflardan hatırlıyorum ve Google Earth’ten de detaylı olarak incelemiştim. O nedenle GPS’i kullanmaya gerek görmedim. Bulunduğum yer, derin bir vadiyle ayrılmış çok dik iki tepenin, yüzünüzü denize dönünce sağda olan kısmı. Vadinin sonunda ki koyda Gavurağılı olmalı. Olmalı değil eminim. Bulunduğum yamaç dümdüz duvar gibi. İnişe izin verecek gibi durmuyor. Diğer yamaç ise daha mülayim duruyor. Karşı yamaca geçmem gerektiğini düşündüm. Yüksekten inceliyorum. Aşağıda bir noktadan karşı yamaca geçebilirim gibi duruyor. Hızla o noktaya indim. Biraz zor olsa da karşı yamaca atlamayı başardım.

7ca2c-phto0082

Okuduğum güncelerde bu Gavurağılı inişinin çok zor ve tehlikeli olduğu yazıyordu. Ancak ben tehlikeli bir durum görmedim. Evet eğim biraz fazla. Her yer kayalık ve çarşak. Bastığınız zemin yorucu. Ayağınızı burkmanıza, dikkatsiz olursanız düşmenize neden olabilir. Ama hayati tehlike yaratacak pek bir yer  görmedim. Korkulacak bir yönü yok. En azından benim değerlendirmem öyle.

Karşı yamaca geçtikten sonra, uygun bir eğimde hızla 100-150 metre kadar aşağıya indim. Pat diye önüme Likya Yolu işareti çıkmasın mı? Ben de bir sevinç, bir gurur. Doğaçlama inişle doğru yolu bulmuşum, daha ne olsun. Birkaç işaret sonra izler gene kayboldu. Hazır bulmuşken tekrar kaybetmeyeyim dedim. 15 dk. aradım, yok. Gene doğaçlama inmeye karar verdim. Bulunduğum yerden bir inceleme yaptım. Sol tarafım çok dik. Dev bir kaya duvarı önümü kesiyor. Sağ tarafım ise dik ama gene de inilebilir gibi. Üstelik aşağıda üst üste konmuş taşlardan kare biçiminde sarnıç gibi bir şey var. Sanki yol kenarında gibi. Ama çok net görülmüyor. Hızla inmeye başladım. Belki 100 metre indim. Bir anda işin rengi değişti. Belki 20 metrelik bir uçurum önüme dikildi. İnmem imkansız. İçimde bir öfke patlaması oldu. Şimdi indiğim üstelikte duvar gibi bu dimdik yeri sırt çantasıyla geri çıkacağım. Batonları sırt çantama sokarak, ellerim ve ayaklarımla tırmanmaya başladım. Ellerimin kollarımın her tarafı kayalar tarafından kesildi. Kan içinde. Pantalonum desen belki 3-4 yerinden yırtıldı. 20 dakikada kan ter içinde tekrar yukarı başlangıç noktasına çıktım. Sırt çantamı çıkardım, biraz su içtim. Bu arada 2 lt suyumun çoğu tükendi. Az bir suyum var artık. Buradan inilmeyeceğini görünce oturduğum yerden kaya duvarını incelemeye başladım. Aaaa.. Likya yolu işaretleri. Yükseklik korkusu olanları gerecek, birazda tehlikeli bir yerden, kaya duvarının üstüne merdiven gibi tırmanıyor. Sevinçle sırt çantamı sırtlandım. Biraz korkarak, zor da olsa kaya duvarını tırmandım. O da ne? Tam bir şok. Aşağısı metrelerce uçurum. Tamamen sahte ve bana göre kötü niyetle özellikle yapılmış işaretler. Bu tehlikeli yeri şimdi birde inmek zorundayım. Zorlukla indim.  Şimdi artık tek bir seçeneğim kaldı. Tekrar yükselerek kaya duvarını üstünden bir bölgeden geçmek.

Izdırabın son noktası. Saat 13.00 oldu, ancak 100-150 metre irtifa kaybetmiş durumdayım. Üstelikte duvarı aşmam için tekrar tırmanmam gerek. Suyum iyice azaldı. Bu kayalık alanda bir damla su bulmak imkansız. Üstelik geceye kalırsam çadır kurabilecek en küçük bir alan da yok. Yani durum biraz sakat.  Artık daha hızlı hareket etmeliyim.

30-40 dakika tekrar tırmandım. Kaya duvarının üstüne bir noktaya çıktım ve burayı atlamanın mümkün olduğunu gördüm. 20 dk. sonra kaya duvarını atladım ve sahile kadar kolaylıkla inmemi sağlayacak, uygun bir eğime geldim. Gene bir sevinç, bir keyif. Burası 1 saatte inilir. Demek ki 1 saat sonra Gavurağılı’ndayım. Üstelik kendi çizdiğim rotayla.

Oturdum biraz daha dinlendim. Kalan son suyumu da içtim. Artık son inişe başladım. Bir müddet sonra aşağıdan keçi melemeleri ile, konuşan iki kadın sesi duydum. Seslere doğru inmeye devam ettim. Belki 1 saat, belki de 1.5 saat indim. İn in bitmiyor. Seslere iyice yaklaştım ama göremiyorum. Çünkü ağaçlarda başladı. Görüşümü kapatıyor.

Seslendim. Onların sesi kesildi. Ben onların konuşmasını duyabildiğime göre, onlar benim bağırmamı duymamış olamazlar. Büyük bir ihtimalle korktular. Sesleri son duyduğum yöne doğru inmeye devam ettim. Çam ağaçlarıyla kaplı bir bölgeyi geçtikten sonra görüşüm açıldı. Aşağıda bir ağıl, keçiler ve genç de bir kız var. Kıza seslendim. Hiç cevap vermeden döndü gitti. Biraz sonra yanında yaşlı bir kadınla tekrar göründü. Yaşlı kadın bana eliyle gel işareti yaptı. Hızla yanlarına gittim. Susuzluğum had safhada. Önce su istedim. Genç kız gitti bir pet şişe ve yeşil bir bardakla döndü. Peş peşe 3 bardak su içtim. Benim sularımı doldurup dolduramayacaklarımı sordum. Doldururuz dediler. Kız gitti, 2 şişemi de doldurmuş olarak döndü. Su yokmuş burada, içtiğim yağmur suyuymuş.

Yaşlı kadın ‘’Biz senin sesini duyduk. Hatta benim çocuk yukarda seni görmüş. Kırmızı giysili biri iniyor dedi. Kimdir nedir bir bakayım deyip silahı aldı gitti, ne de olsa genç kızı var, korkuyor’’ dedi. Nereye gittiğimi sordu. ‘’Gavurağılı’’ dedim. ’Oooo, sen yitmişin oğul’’ dedi.  Gavurağılı indiğim tepenin öbür tarafıymış. Ben tepenin ters tarafına inmişim. İndiğim tarafta başka bir yerleşim yokmuş. Tek onlar varmış. Denk gelmesem ciddi bir su problemi yaşayacakmışım demek ki. Dehşete düştüm. Şimdi bu tepeyi tekrar tırmanıp öbür taraftan mı ineceğim. Zaten fiziki olarak imkansız. 1 tam gün alır. ‘’Ne yapacağım’’ şimdi dedim. ‘’Biz seni Gavurağılı yoluna katacağız. Yolu hiç bırakma 1-1.5 saatte gidersin’’ dedi. Birden rahatladım. Tepeyi tekrar tırmanmaktan başka bir seçenek olması beni sevindirdi.

Teşekkür edip kalktım. Genç kız önüme düştü. Beni belirgin bir patikanın önüne getirdi. ‘’Amca sen bu yolu dümdüz takip et, doğru Gavurağılı’na gidersin’’ dedi. ‘’Bu tepenin arkasında değil mi?’’ dedim. ‘’ Yok amca, birkaç tepe aşacaksın’’ dedi.

Eyvah ta ne eyvah. Adım atacak halim kalmamış. Perişan haldeyim. Sadece su bulmanın getirdiği bir güven var. Onun haricinde moral sıfır. O an nasıl göründüğümü gerçekten merak ettim. Bir yandan gideceğim yol bir keçi patikası ve uzun. Kaybetme, yanlış yola girme riskimde var. Eğer yolu kaybedersem Gavurağılı’na bu gün gitme şansım yok.

Kendimi teselli ettim. ‘’Yanında suyun var. Geceye kadar ulaşamazsan kamp kurarsın. Patikayı kaybetsen bile artık Gavurağılı’nın nerede olduğunu biliyorsun. O yoldan olmazsa bu yoldan ulaşırsın’’ diye…

Saat 16.00 da yola koyuldum. Patika belirgin. Bir müddet sonra formülü de ürettim. Bütün her yerde taşlar beyaz. Keçilerin geçtiği yollar ise, kavuniçi ile kahverengi arası bir renkte. Sanırım keçilerin tırnaklarından gelen bir renk bu. Patikayı da kaybetmem imkansız artık. Manzara harika. Tepelerde çok yüksek değil. 50-60 metre irtifa alıp iniyorsun. Tepeden tepeye atlıyorum.

445c4-phto0084

17.00 gibi bir traktör yoluna çıktım, 17.30 gibi de Gavurağılı’na girdim. Daha İlk evden bir genç kız fırladı. ‘’Hello’’. Türk olduğumu söyledim. Kalacak yer isteyip istemediğimi sordu. Aslında niyetim çadırda kalmaktı ama, bunca kepazelikten, yorgunluktan sonra banyo yapabilme fikri çok cazip geldi. Çünkü üstüm başım toz, toprak ve kan içinde.

–  Kaç Para?

–  45 TL.

–   Akşam yemeği, sabah kavatlısı istemem, kaç para olur?

–   Amca buraya gelcen de yemek vermicez, olur mu hiç?

Derken 2 erkek daha geldi.

  45 TL.’dan aşağıya olmaz

–  Bana turist muamelesi çekmeyin. Bahçede çadır kurayım, banyo tuvaleti kıllanayım. Kaç paraya olur.

–  Hadi sana 35 TL. yapalım.

 – 30 TL. anlaşalım.

 – Tamam. dediler.

Oda, akşam yemeği, sabah kahvaltısı, sıcak su, çay, 30 TL. ye anlaştık. Pazarlık işinde fena değilim galiba..

Çantamı yüklendim. Odama götürdüler. Önde bir varenda, arkada odalar. Varenda da ben yaşlarda bir karı koca oturuyor. Kadın çamaşır yıkamış asıyor. Selamlaştık. Ben odama girdim. Üç kişilik güzel bir oda. Banyo tuvalet dışarıda ama onlar da çok güzel ve temiz.

4ce42-phto0091

Hemen malzemeleri aldım doğru banyoya. Önce çamaşırlarımı yıkadım, astım. Sonra kendim yıkandım, çekildim odaya dinleniyorum. ‘’Yemek hazır’’ diye seslendiler. Kalktım giyiniyorum. Temiz kıyafetlerimi giyiyorum. Aaaa. İnternetten satın aldığım bir pantolon vardı, epey dar gelmişti. Beli tam kavuşmuyordu. Şak diye belime oturdu. Daha 4. gündeyim oysa. Sevindim tabii.

Yemek, salon gibi geniş bir yerde. İçinde de uzun bir masa var. Gittim, turistler yemeğini yemiş çay içiyorlar. Beni çağıran genç kız ‘’Fatma’’ yufka açıp ekmek yapıyor. Turistler bol bol fotoğrafını çekiyorlar. Fatma sürekli gülümsüyor ve sohbete dahil olmak istiyor. Fatma’nın kocası Sami çay içiyor, kızları Bahar’da ortada oynuyor. Sami ile Fatma burada hem bekçilik yapıyorlar, hem de her türlü işi.

f968f-phto0087

 

e8445-phto0088

 

PHTO0092 (855 x 641)

Bir adam daha girdi içeri. Yürüyüşçü sandım. Meğer buranın sahibiymiş. Daha doğrusu yer kardeşinin galiba. O buraya tesisi yapmış işletiyor. İsmi Ali, güleç yüzlü, hoş sohbet biri. Aslen Artvinli, kışın İstanbul’da yaşıyormuş, yazın da burada. Aynı zamanda tenis hakemi.

Yabancılar Alman. Ben yaşlarda sanmıştım ama adam 71, kadın 67 yaşında. Şaşırdım. Çok daha genç görünüyorlar. İkisi de emekli, geziyorlar. Adamın adı Berthold, Kadının adını ise bir iki kez sordum, telafuz etmeye çalıştım ama beceremedim. Osvaldo gibi bir şey. Onlar Gey’den gelmişler. Benim gibi Xanthos’a gidiyorlar. 2 çocukları var, bir kız, bir erkek. Adam konuşkan, kadın biraz sessiz ve soğuk.

Ali Gavurağılı adının nereden geldiğini de anlattı. Köyün altındaki koy, sarp kayalarla çevrili olduğu için keçilerin kaçamayacağı doğal bir ağıl gibi. Karşı Yunan adalarında yaşayan Rumlar hayvanlarına burada bakıyorlarmış yıllar önce. Kendileri de tekne ile gelip gidiyorlarmış. Çevre halkı da o nedenle buraya Gavurağılı demeye başlamış.

Saat 21.00 gibi odalarımıza çekildik. Saat 24.00’e kadar günlük yazdım. Sabah kalk 07.00, kahvaltı 08.00’da.

 

Comments
One Response to “4. GÜN – 18 MART (Bel-Gavurağılı)”
  1. EMRULLAH dedi ki:

    bel-gavurağılı parkurunda;tabelalarda da geçen belceğiz adlı bir bölge var.belceğiz bir yerleşim yeri olmadığı gibi;su kaynağı ve insanda yok.ancak ve ancak inek yada keçi otlatan çobanlara rastlayabilirsiniz.
    belceğizden itibaren gavurağılı bölgesine dek işaretleri görmeden kesinlikle inmeyin.bir kaç metrelik yanlış adımlar,sizi çok zor durumlara sokabilir.

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın